27 Haziran 2012 Çarşamba

Prometheus / Ridley Scott

Düşündürücü, kafa açıcı bir film.. Oyunculuklar güzel.. Fakat Logan Marshall Green i beğenmedim.. Samimi gelmedi.. Senaryo çarpıcı boşluk yoktu.. Görsel olarak çok çok iyi, film arasında dahi koltuğa çivilenmiş pozisyondaydık :) Gerilim üst düzeyde.. İşin komik yanı ben tarzı bir takım yaratıkları Aliens lara benzettim.. Küçük kardeşimle sinemadaydık hatta senin yaşın yetmez öyle bir seri vardı aynı bu tipler vardı veletken acayip korkmuştum falan diye anlattım :) Sonra eve gelip büyük kardeşime aynı muhabeti yapınca öğrendim ki bu adam Alien serisininde yönetmeniymiş :) 20 sene önce yaşattığı gerilimi yaşattı valla adam :) Bu filme gittiğime oldukça memnunum sonuçta.. Üç boyutlu hangi film çıksa koşarak gitmek taraftarıyım zaten süper teknoloji! Kısa süre sonra Ice Age 4 yorumlarımı da okuyacaksın :))

The Fountain // Darren Aronofsky

The Fountain... İyi ya da kötü olarak sınıflandıramayacağım başka bir şey diyebileceğim bu film için.. Çok beğendim anlar olmasına rağmen bitse de gitsek moduna girdiğim anlarda oldu.. Görsel olarak başarılıydı da çok karışıktı.. Gerçi aşkta böyle karışık bir duygu o yüzden anlatmak istediklerini karıştırarak vermesi mantıklı bir çizgide gittiğini ortaya koyuyor.. Filmi çok beğendim diyemiyorum yalnız müziklerini çok beğendim diyebilirim :) Oyuncular çok başarılıydı, Rachel Weisz i aşırı sempatik buluyorum :) Hugh jackman abimiz her türlü süper zaten :) Özellikle müzikler açısından Requiem for a dream a benzettim.. Hatta kardeşime bu müzikler RFD e ne kadar çok benziyor dediğimde yönetmenin aynı olduğunu fark ettim.. Akabinde bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp diyerek kendimi aklamaya çalıştım tabii ki :) Sonuçta seyredilesi bir film en iyi ilk 50 film listeme giremeyecek olması benim şahsi zevkimle ilgili bir şey.. Misal sen seyretttiğinde çoooook beğenebilirsin :) En ilgimi çeken bölüm büyük engizisyoncu oldu.. Bu aralar Karamazov Kardeşleri okuyor olduğumdan Ivan Karamazov un yazdığı bir şiirde anlatılan büyük engiziyoncuyu hatırladım.. Ki iki eserde de bu adi ihtiyarın İspanya da büyük güç sahibi olduğunu görünce gerçekten yaşamış bir karakter (ya da kararktersiz diyelim) olduğuna karar verdim.. Dostoyevski yi bir daha bir daha sevdim.. Karamazov un yanlızca bu bölümü bile ki 3-4 sayfa bir şey, neden bir şaheser olduğunu kanıtlıyor.. Bu filmi seyredin ve Dostoyevski okuyun derim :)

21 Haziran 2012 Perşembe

Dark Shadows // Tim Burton

Hımm.. "Dark Shadows" Johnny Depp in yer aldığı her şeyin seyredilmeye değer olduğuna inanırım :) Tim Burton ın yaptığı her iş içinde aynı kanıdayım.. Dolayısıyla bu film seyretmek farzdı.. Üstelik işin içinde bir de cadı karakteri var.. Yeme yanında yat misali :) Gerçi bana kalsa baş karakteri cadı yapardım ama Tim ciğim :) vampir yapmış eh napalım artık :P Bir kaç sahnede sinema dünyasının başyapıtı kabul ettiğim Beetlejuice a atıfta bulunmuş gibi geldi.. Evin yenilenmesi, arıza genç kız vb. bir kaç ufak sahnede daha.. Doğru hareketler tabi bunlar :) Beetlejuice repliklerini ezbere bilen iki kardeş ve 3,5 yıllık hayatından Beetlejuice u 250 kez falan izlemiş bir yeğene sahip olmamdan Tim Burton ın hayatımdaki yeri biraz olsun tahmin edilebilir sanıyorum :) Sweeny Todd kadar mükemmel bir film değildi açıkcası ama yine de keyifliydi tabii ki :) Karar verdim ki Tim Burton DVD koleksiyonu yapmam gerekiyor.. Bu filmleri daha kaliteli ve sürekli seyretmek lazım :) Ayrıca bu filmi en çok Sleepy Hollow a benzettim.. Oradaki kızı da sevmemiştim. (bknz: Christina Ricci)  Bu filmdeki cadı rolünü almak için şeytana ruhumu satar mıydım diye düşündüm.. Bence satardım :) Ordan da Supernatural a geçerdim hem Crowley falan takılırdık :P Michelle Pfeiffer ı şahsen yakıştırmadım bence olmamış.. O kadından hoşlanmıyorum sanırım :) Ya da kıskançlıktan Johnny ile birlikte oynayan tüm kadınlara gıcığım :) Evet evet bu çok mantıklı :) Yıldız Kenter oynasa ona gıcık olurum :P Yorumlarımın iyice filmden uzaklaştığını görüyorum :) Bence burada bitireyim artık :) Bu akşam Prometheus a gidiyorum yarında onu yazarım bakalım :)

11 Haziran 2012 Pazartesi

Waiting for the sun // The Doors



Waiting For The Sun

At first flash of Eden, we race down to the sea.
Standing there on Freedom's Shore.
Waiting for the Sun (3x)
Can you feel it now that spring has come.
And it's time to live in the scattered sun.
Waiting for the Sun (3x, pause, again slower)
Waiting.... Waiting.... Waiting.... Waiting.... (2x)
Waiting for you to - come along
Waiting for you to - hear my song
Waiting for you to - come along
Waiting for you to - tell me what went wrong
This is the strangest life I've ever known.
YEAH! (Riff 8x)
Can you feel it now that spring has come.
And it's time to live in the scattered sun.
Waiting for the Sun (3x)
Waiting... for... the sun.. (Riff 2x)

Buralardan götüren parça.. Güneşi beklemiyorsun direkt güneşe gidiyorsun.. Sevdiğin ne varsa al yanına, bana kalırsa şarap :) Odanda aç müziği karanlık olsun, en olmadı loş.. Odan yoksa tak kulaklığı.. Loop.. Güneştesin :)

10 Haziran 2012 Pazar

56

Bir mucizeyi beklemekle geçiyor ömrüm, ömrümüz.. Ve o mucizenin bizi bulamayışıyla son buluyor.. Piyango gibi nefesler tutularak izlenen topun diğerlerinin arasında sıyrılış anı, güzel bir kızın ellerinde havaya doğru yükselişi, çığırtkan sunucunu"..ve 56" diye bağırışı! 56.. Onun çıkabileceğini hiç düşünmemiştim.. Hayat.. Çıkabileceğine ihtimal vermediğimiz topların tek tek boğazıma dizilişi :) Ellialtı kere 56 kusmalısın.. Tekrar başlayabilmek için oynamaya ya da yenilmeye..

5 Haziran 2012 Salı

IKSV Tiyatro Festivali 2012, Oyun // Şahika Tekand

Noırmalde Beckett oyunlarına giderken sıkılacağımı kabul ederek giderim. Hani adamın olayı bu, o sıkıntı halini izleyiciye geçirmek derdinde, ki bu oyuna kadar bu temel düşünceyi terse çeviren bir yorum izlememiştim açıkcası.. Oyun başladı.. Neredeyse 10 dakika keskin bir sessizlikte belli belirsiz bir mim izledik.. Festival izleyicisi değil de beklentisi daha düşük bir izleyici grubu olsa kalkıp çıkan olurdu. :) Ben daha önce Promteheus 10 adımda unutmak şaheserini seyrettiğimden Şahika Tekand ın yine inanılmaz bir rejiye imza attığını tahmin ediyorum ama bir yandan da Beckett... Ne olacak diye merak içindeyim.. Yavaş yavaş hayatlarının içine kıstırılmış insanlar sahnede netleşmeye başladı.. Kompulsif bozuklular, dar alanlara sıkımış bedenler, bedenlere sıkışmış ruhlar, jet hızıyla geçen ömür.. Bu korkunç bataklıkta yaşanan üçlü bir aşk ilişkisi.. Bütün erkekler aslında bir erkek, bütün kadınlar aslında bir kadın, toplamda tümü aslında bir insan :) Sıkılmak ne kelime anlar öylesine hızlı akıyor ki hıza yetişemiyorum.. Kaçırıyorum.. sonra birden kesin karanlık kesin sessizlik sanki biri ölüyor.. Her şey kısa bir süre duruyor ardında aynı hızla devam.. Of! Nasıl bir oyundu.. Işık o kadar önemliydi ki.. Herkes ışıkla canlanıp karanlıkla ölüyor ve sürekli ölüp ölüp diriliyor.. Oyunculuklar, reji dakikalarca ayakta alkışlanmaya layıktı ki öyle oldu :) Sezon da oynayacakmış bu oyun :) Kesinlikle seyredilmeli.. Ben de ikinciye gideceğim zaten.. Bu ülkede de harika işler yapanlar var.. Genco Erkal ı ve Şahika Tekand ı seyrettikten sonra hissettiğim tam olarak bu :)

The challenging struggle of today's bourgeois man entrapped in her/his small world to exist and express her/himself, in which s/he loses her/his last realm of freedom by getting gradually immobilized and identical; the confusion s/he falls into while seeking tranquillity and serenity are depicted within the framework of ordinary and taragicomic lpve triangle's story. The fast-paced course of contemporary life tjat sweeps over identities find its expression in a "play" composition that runs like astorm which dras the characters of "play" along. An entertaining process of spectating is created y means of the "game" played on the stage exactly in the present mometn, here and now.

It was the amazing play. Everyone shall see that play!